Letonya’nın Başkenti Riga’da Gezilecek Yerler

3 Baltık başşehrinin Old Town’larını karşılaştırdığımda hepsinin dikkat çeken bir özelliği aklıma geliyor. Tallinn‘deki en âlâ korunmuşuydu bence. Vilnius‘taki de en hareketli olanıydı. Riga Old Town’ı ve etrafı ise en özgün bina tiplerinin bulunduğu, mimari açıdan en çeşitli bölgeydi. Öte yandan coğrafik açıdan epey düz bir kent Vilnius ve Tallinn’in tersine. Bu nedenle yürüyerek gezmesi nispeten kolay, başka komşu ülkelerden farklı bir tat yakalama ihtimaliniz bulunuyor Riga’da.

Baltık Denizi’nin Daugava Irmağı ile karaya girinti yaptığı bir noktada kurulmuş Riga, Estonya ile Litvanya’nın ortasında kurulmuş Letonya’nın başşehri ve en değerli kenti olarak tarih boyunca birçok sefer el değiştirmiş. Başka Baltık ülkeleri üzere Alman kökenli nüfusun asırlarca ağır bir halde yaşayıp silinmeyecek izler bıraktığı Letonya, Baltık komşuları üzere 1. Dünya Savaşı sonrasında kısa bir bağımsızlık döneminden geçse de 2. Dünya Savaşı’nın akabinde Sovyetler Birliği’ne katılmak durumunda kalmış, her ne kadar Riga, Sovyet tesirini günümüzde çok yansıtmasa da nüfusunun yaklaşık %25’i Rus kökenli olan bir ülkenin başşehri. 2004’te Avrupa Birliği’ne komşularıyla birlikte katılmış, 2014’te ise Letonya Lat’ını bırakıp Euro’ya geçerek Avrupa’ya yeterlice yaklaşmayı amaçlıyorlar.

Bu nedenlerle turistlerin ilgi odağı olmayı amaçlayan Riga, çok sayıda görülebilecek yer sunuyor ziyaretçilerine. Benim ayırdığım 3 gün size biraz fazla gelebilir, 2 günde kentin birçok yerini görebileceğinizi düşünüyorum. Verdiğim fiyatlar Haziran 2019 itibariyle geçerlidir.

Riga’ya Nasıl Gidilir?

Diğer Baltık ülkelerinde olduğu üzere Riga’ya Türkiye’den direkt uçan sadece THY var. Yakın ülkelerden otobüsle gitmek isterseniz de Tallinn, Vilnius, Varşova Berlin ve hatta St. Petersburg’dan otobüsle gelebilme seçenekleri mevcut.

Riga’da Gezilecek Yerler

Old Town (Vecrīga)

Riga Old Town’ı, geniş denilebilecek bir alanda, çok sayıda dini, tarihi binaya, müzeye, anıta ve natürel ki turistik yerlere konut sahipliği yapıyor. Kentin geri kalanı üzere düzayak bir yer olduğundan gezmesi kolay ve keyifli.

Laima Saat Kulesi: Letonya’nın ünlü çikolata markası Laima’dan ismini alan saat kulesi, Rigalıların en tanınan buluşma noktası denebilir. 1924’ten beri çalışmakta olan saat, Özgürlük Anıtı’na çok yakın.

Özgürlük Anıtı (Brīvības piemineklis) ise Letonya bağımsızlığının simgesi olan en kıymetli anıt ve Sovyet yıllarını sağlam atlatabilmesi bir muvaffakiyet diyebiliriz. 1920’lerin ortasında yapılan 40 metrelik anıt birçok şovun merkezi olmuş. Elinde 3 yıldız tutan bayan figürü etkileyici.

Üç Kardeş (Three Brothers): Riga Old Town’ında, Mazā Pils Sokağı’nda bulunan birbirine bitişik 3 konut, üç kardeşler olarak isimlendiriliyor, gerçekten 400 yıldan uzun müddettir birebir yerde komşu vaziyette ayaktalar. Hayli uzun bir kardeşlik diyebiliriz.

Kedili Mesken (Cat House): Riga Old Town’daki bir başka farklı mesken, çatısındaki 2 kedi figürüyle çabucak dikkati çeken yapı. Efsaneye nazaran konutun sahibi olan varlıklı bir tüccar, tüccarlar loncasına kabul edilmeyince öfkesinden tam lonca binasına bakan evinin tepesine bu iki kediyi kondurmuş. Kıssa biraz tuhaf, lakin kediler çok hoş.

Ulusal Tarih Müzesi

Adı üzerinde, Letonya’nın tarihine odaklanan bu müzede Letonya’nın 1918’deki birinci bağımsızlığının 100. yılı erdemine bu 100 yılın özeti sayılabilecek bir kısım bulunuyor. Anlaşılır bir halde epey milliyetçi bir bakış açısıyla Letonya’nın 2 dünya savaşı ortasındaki kısa bağımsızlık dönemi, SSCB yılları, ‘ulusal uyanış’ ve Avrupa’ya yine entegre olma süreci bahis ediliyor.

Bunlar haricinde Letonya topraklarından çıkan arkeolojik ve folklorik ögeler de müzede yer alıyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın dört bir yanına göç eden Letonyalıların hikayelerinin anlatıldığı kısım ilgimi çekmeyi başardı diyebilirim. Buraya giriş 3 Euro.

Büyük Kristaps (Lielais Kristaps)

Riga kentinin kuruluş efsanelerinden birinin dayandığı Kristaps’ın anısını yaşatan güzel bir heykel var. Kıssası de hoş.

Efsaneye nazaran Büyük Kristaps (ya da Old Christopher), bir vakitler Daugava’nın bir kıyısından başkasına insanları omzunda taşıyarak geçiren, ‘dağ gibi’ bir adammış. Günün birinde küçük bir çocuğun ağladığını duymuş ve karşıya geçirmeye karar vermiş. Kristaps birinci başta bunun kolay bir iş olacağını düşünerek başlamış ırmağı geçmeye. Fakat ilerledikçe o küçücük çocuk ağırlaşmış, ağırlaşmış ve Kristaps güç bela çocuğu karşıya geçirebilmiş. Aslında bu çocuk İsa’ymış ve sırtında bütün insanlığın günahlarını taşımakta olduğundan böylesine ağırmış. Kristaps da sonraki sabah kulübesinin içini altın ve mücevherlerle dolu bir vaziyette bulmuş ve bu mükafatlar sayesinde vefatının akabinde Riga kenti kurulmuş. Hatta kentin birinci binası da Kristaps’ın kulübesinin bulunduğu yere dikilmiş.

Heykelin özgünü, Riga ve Navigasyon Müzesi’nde bulunuyor, bir kopyası da Daugava Irmağı kenarında. Irmak kenarında dolaşırken burayı da bir görmenizi öneririm.

House of Blackheads

14. yüzyıldan başlayarak bilhassa Livonia, yani Letonya ve Estonya topraklarını içeren bölgede tesirli olmuş “Kara Kafalılar” (Blackheads), bir ticari ve askeri birlik olarak günümüze kadar süren izler bırakmış bir topluluk. Bekar tüccarların oluşturduğu birlik birinci başlarda askeri hedefleri ön planda tutmakla birlikte Orta Çağ sonrasında daha ticari bir nitelik kazanmış ve Büyük Lonca’ya (The Great Guild) giriş öncesi değerli bir adım haline gelmiş. Tüccarlar, kendilerine Aziz Mauritius’u hami aziz olarak seçtiklerinden, o da çoğunlukla siyahi olarak resmedilmiş Mısır kökenli bir kişilik olduğundan topluluğun üyeleri kendilerine “Kara Kafalılar” demişler.

Günümüzde Baş Başlılar meskeni, özgün binasında değil, çok çok yeni yapılmış restore hali görülebiliyor. Hakikaten 2. Dünya Savaşında Alman bombardımanıyla harabeye dönen bina, Sovyetler vaktinde büsbütün yıkılmış. Lakin Letonya bağımsızlığını kazanınca, 1990’larda görkemli bir halde tekrar yapılmış. Bodrum katında orjinal binadan kalma duvarların bir kısmını sağlam formda görebilmek mümkün, buralarda şarap mahzenleri varmış bir vakitler. Üst katlarda ise 19. yüzyıl dekorasyon akımlarına uygun tarihi salonlar bulunuyor. Bu salonlarda ise periyodun eşyalarından seçkiler, bir tütün kutusu koleksiyonu üzere stantlar bulunuyor. Bu bina ve salonların görkemi, 2012-2016 ortasında Letonya Başkanlık Sarayı tadilattayken Letonya Devlet Başkanı’nın burayı başkanlık ofisi olarak kullanmasına da neden olmuş. Ayrıyeten büyük bestekarların büstlerinin bulunduğu koridor da beğenilen bir ayrıntıydı.

House of Blackheads’e giriş 6 €.

Elisabeta Sokağı (Elizabetes iela) ve Arka Nouveau Mimari

Mimariden pek anladığım söylenemez, lakin Riga denince en çok bahsedilen mevzulardan biri, Arka Nouveau (Jugendstil) olarak bilinen teknikle inşa edilmiş binalar. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında hâkim olmuş bu akıma ilişkin hayli farklı görünümlü binalar inşa edilmiş Riga’da.

Bu binalardan en ilginci, Elizabetes iela 10b’de bulunan Mihail Eisenstein’ın elinden çıkma bina. Adeta optik ilüzyona yol açan 2 taraftaki insan yüzü figürü ve birbiriyle ahenkleri tartışmaya açık daha birçok figürün süslediği bu binayı kesinlikle görün.

Old Town’a çok yakın Elizabetes iela ve Alberta iela’da yapacağınız küçük bir tıp, size adeta açık hava müzesi geziyormuş hissi verecektir. Riga’da bina dışları haricinde, konutların içlerinde de tesirini gösteren bu akıma ilişkin daha detaylı bilgi almak için ziyaret edebileceğiniz Riga Arka Nouveau Müzesi de Alberta iela’da.

Riga Gettosu ve Soykırım Müzesi

Kuzey ve Doğu Avrupa’da en çok Yahudi’nin yaşadığı kentlerden biri Riga’ydı. Bu nedenle Alman işgali bütün Baltık ülkelerine ulaştığında Riga’da da büyük bir getto oluşturuldu. Hem Riga’daki Yahudi mirasını anmak, hem de Almanya, Polonya, Çekoslovakya üzere daha Batı’daki ülkelerden trenlerle getirilip burada ölmüş yaklaşık 25 bin Museviyi hatırlamak maksadıyla bir açık hava müzesi oluşturulmuş.

Müzede çok sayıda bilgi levhasının yanında şahsen Riga gettosunda taşınıp tekrar kurulmuş bir konut, Almanya’dan gelenleri taşıyan vagonların kopyası bir vagon ve çeşitli stantlar bulunuyor. Giriş fiyatsız.

Riga’da Yahudi mirasını canlı tutan öteki yerler ortasında Old Town’daki Peitav-Shul Sinagogu ve Jānis Lipke Müzesi’ni sayabiliriz. Jānis Lipke Müzesi’nden birazdan detaylı olarak bahsedeceğim.

KGB (Çeka) Müzesi

Diğer eski Sovyet ülkesi komşuları üzere Letonya da SSCB yıllarını ‘işgal’ olarak isimlendiriyor. Tekrar komşuları üzere Molotov-Ribbentrop Paktı’na sövüyorlar, ülkelerini gizlice Sovyet kontrol bölgesine almasından dolayı. Bilhassa 50’li yılların ortasına kadar, yani Stalin’in vefatına dek muhaliflere uygulanan baskı siyaseti, sürgünler, tutuklamalar ve cinayetler, ülke tarihinde kara bir periyot olarak anılmakta. Bütün bunlar, neredeyse bütün eski Sovyet ülkelerinde standart biçimde görülen durumlar.

SSCB devrinde KGB binası olarak kullanılan bina, günümüzde müze olarak ziyaretçilere açık. Olabildiğince bulunduğu üzere korunan bina, aslında Letonya’nın bağımsızlığının akabinde Letonya Ulusal Polis Teşkilatı tarafından kullanılmış 2014’te müze olarak tekrar açılmış. Kayıt ve sorgu odaları, hücreler, zirvesi açık olsa da epeyce klostrofobik hava alma kısmı ve infazların gerçekleştirildiği duvar üzere ayrıntılar müzede şahsen girip görebileceğiniz biçimde düzenlenmiş. İnfaz duvarındaki kurşun deliklerine kadar bina korunmuş. Müzede rehberli çeşitler da var ve tutukluların nasıl fizikî ve ruhsal azaplardan geçtiği tekraren vurgulanıyor. Giriş 10 Euro.

Riga Savaş Müzesi

Girişi fiyatsız olan Savaş Müzesi, Old Town’daki tarihi barut kulesine yapılmış. Letonya topraklarının Livonia olarak bilindiği günlerden günümüze, bu topraklarda yapılmış savaşlarla ilgili çok sayıda bilgi ve evrak sunuluyor. Ve varsayım edileceği üzere 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı ve 1918’deki bağımsızlık süreci ve SSCB yıllarına odaklanılıyor. Bunun yanında Letonya’nın öteki koalisyon ülkeleriyle birlikte Irak ve Afganistan işgaline iştirakiyle ilgili bilgi ve anılar da sergileniyor. Avrupa’nın son birkaç yüzyılda değişen siyasi sonlarını anlatan animasyonlar epey hoştu.

Letonya Ulusal Fotoğraf Müzesi

Letonya’nın fotoğraf ekolünün gelişimini anlatan Fotoğraf Müzesi, 19. yüzyıldan günümüze dek geliyor. Ağır Rus ve Alman tesiri altında geçen 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın 2. Dünya Savaşı’na kadar olan kısımla başlayıp, SSCB yıllarında başka eski Sovyet ve Doğu Bloğu ülkeleri üzere Sosyalist Gerçekçilik ve Sosyalist Modernizm akımlarına ilişkin yapıtlarla bitiyor. Her ne kadar dünyaca ünlü bir başyapıt barındırmasa da Sanat Müzesi gezmeyi sevenlere önerilir. Bu ortada müzenin en üst katındaki balkona çıkıp Riga görünümü görmeyi ihmal etmeyin. Giriş fiyatı 6€.

Spor Müzesi

Riga’da sporseverlere hitap edecek çok hoş bir müze var. Old Town’da, Alksnāja iela’da bulunan Letonya Spor Tarihi Müzesi, Letonya’nın spor tarihinde yer etmiş bireyleri onore eden hoş bir yer. Ülkede spor faaliyetlerinin daha çok Almanlar aracılığıyla doğuşundan başlayarak, Rus İmparatorluğu periyodundaki faaliyetleri, 1918’deki bağımsızlığın akabinde SSCB evresine kadar ‘Letonya’ olarak katıldıkları tertipleri vs. anlatıyor müze. Sonrasında da SSCB bayrağı altında muvaffakiyetler elde eden atletler ve Riga kadrolarının (başta Rīgas ASK olmak üzere) şampiyonlukları anlatılıyor. Madalyalar, akreditasyon kartları üzere çok sayıda olimpik hatıra var. En üst katta ise, şahsen Letonya’yı değil de SSCB’yi temsil etmiş olsa da, Letonya topraklarında yetişmiş kıymetli atletlerin mesleklerine dair bilgiler veriliyor ve kullandıkları eşyalardan kimileri sergileniyor. Örneğin NBA’de oynama talihi bulmuş baskeybolcular Kristaps Porziņģis, Andris Biedriņš ve Dāvis Bertāns’ın adeta beşik büyüklüğündeki ayakkabılarını görebilirsiniz. Ayrıyeten Jelena Ostapenko, Mihail Tal üzere çeşitli spor kollarından isimler de anılıyor.

Letonya basketbol dışında düzgün bir hokey ülkesi. NHL de dahil olmak üzere büyük liglerde oynamış ünlü oyuncular yetiştirmişler. Bu oyunculardan iki tanesi, genç yaşta hayatını kaybetmişti ve müzede onlara da yer ayrılmış. Biri Sergejs Žoltoks, 10 dönem NHL’de oynamış, 2004’te bir maç sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş. Tuhaftır, mesleğinde devamlılığıyla ve pek maç kaçırmamasıyla bilinirmiş.

Diğeri ise, vaktinde beni çok derinden üzmüş Lokomotiv Yaroslavl grubunun 2011’de yaptığı uçak kazasında grup arkadaşlarıyla birlikte hayatını yitirmiş Kārlis Skrastiņš. Kazadan 3 yıl sonra bulunan, hafif yanmış hokey sopası Letonya’ya getirilmiş ve müzede sergileniyor. Hayli iç burkan bir ayrıntı olduğunu belirteyim.

Giriş fiyatı, nedenini pek anlayamadığım bir halde 71 cent.

Riga Sinema Müzesi

Spor Müzesi’nin çabucak bir sokak aşağısında, bulunan küçük sinema müzesi, meraklılarının ilgisini çekecek cinsten. Riga, 1895’te Paris’te Lumière Kardeşler’in yaptıkları birinci sinema gösteriminin kısa bir müddet sonrasında öteki bir gösterime konut sahipliği yapmasıyla övünen bir kent. Sinema tarihinin epey eski vakitlerden başladığı bir yer yani. Lakin müzede fazla birşey yok, 1918-1940 ortasındaki kısa bağımsızlık periyodunda çekilen sinemalar, SSCB periyodunda isim yapmış Aloizs Brenčs’in sinemaları ve birkaç tarihi ekipman bulunuyor. Açıkçası, Riga’da doğmuş büyük direktör Sergey Eisenstein’a ayrılmış geniş kısımlar bekliyordum, lakin ahşap bir büstü, birkaç Potemkin Zırhlısı afişi ve Riga yıllarından birkaç bilgiden fazlasını bulamadım. Giriş fiyatı 3,5 €.

Pauls Stradiņš Tıp Müzesi

Riga’nın en ‘sıradışı’ müzelerinden bir tanesi hiç elbet burası. Ünlü Letonyalı doktor Pauls Stradiņš’in adını taşıyan bu müzede tarih öncesi çağlardan başlayarak tıp biliminin ilerleyişi anlatılıyor. Taş Dönemi insanlarının ‘alternatif’ tedavi prosedürleri ve birçok uzak uygarlıkta uygulanan değişik tedavi prosedürlerinin sergilenmesinin akabinde daha çağdaş tıp formülleri ve aygıtlarına ayrılan geniş kısımlar ziyaretçilere sergileniyor. Pauls Stradiņš’in çalışma odası ve ferdî eşyaları da müzede yer alıyor.

Müzenin en vurucu yapıtı ise hiç elbet ‘çift başlı köpek’. Rus bilim insanı Vladimir Demihov’un organ bağışı konusundaki kıymetli çalışmaları, günümüzdeki organ transferlerini mümkün kılacak kadar ufuk açıcı çalışmalar olmuş. Lakin ne yazık ki birçok tıbbi ilerleme üzere bunun da çok sayıda kurbanı olmuş.

Demihov birçok ‘birleşik hayvan’ deneyi yapmış. Bunların sonucunda ortaya çıkan bahtsız ‘hibrit’ hayvanlar çok uzun yaşamasalar da anlaşılan değerli dataların elde edilmesine katkı sağlamış. 1966’da ‘yaratılan’ çift başlı köpek de, küçük bir köpeğin büyük bir köpeğin adeta üzerine ‘dikilmesi’ sonucunda ortaya çıkmış. Kendine ilişkin bir beyni olsa da sirkülasyon ve boşaltım sistemi, daha büyük köpeğinkine entegre edilmiş. 4 gün yaşabilen bu hayvanlar, ölmelerinin akabinde doldurulup Pauls Stradiņš Tıp Müzesi’nde sergilenmeye başlanmış.

Müzede ayrıyeten SSCB’nin uzay programlarına ilişkin çeşitli uzay kıyafetleri ve uzay görüp geri gelmiş köpeklerden Çernuşka’nın doldurulmuş vücudu de sergileniyor. Çok farklı bir müze olduğuna kuşku yok buranın, giriş fiyatı 4,5€.

Riga Orman Mezarlığı (Rīgas Meža kapi)

Riga’nın en büyük mezarlığı olan Orman Mezarlığı, isminden anlaşıldığı üzere büyük bir ormanın içine kurulmuş. Kıymetli Letonyalıların son durağı ve yemyeşil bir alan. Tallinn’deki Metsakalmistu’yu andırıyor.

Jānis Lipke Müzesi

Žanis Lipke ismiyle da bilinen Riga’daki bir tersane çalışanı, Letonya’da 2. Dünya Savaşı dendiğinde birinci akla gelen bireylerden biri günümüzde, zira işgal yıllarında çok sayıda Yahudi’nin hayatını kurtarabilmek için büyük riskler almış, elinden geleni yapmış biri. Adeta bir Oskar Schindler, bir Necdet Kent üzere. Riga’nın bence en özel bölgelerinden olan, Daugava Irmağı kenarındaki Ķīpsala’da bulunan konutunda çok sayıda Museviyi saklamış, burası tehlikeli bir hale gelmeye başlayınca da konutunun yanına inşa ettiği sığınakta Musevileri müdafaaya devam etmiş. Onlarca Musevinin hayatının kurtarılmasını sağlayan Lipke, 1966’da Milletlerarası Dürüstler (Righteous Among the Nations) ortasına katılmış. 1987’de de vefat etmiş. 2012’de meskeninin ve sığınağın bulunduğu yere ahşap bir anı müzesi açılmış.

Müzede Lipke’nin hayatı, sığınağı nasıl yaptığı ve oradaki şahıslara nasıl elinden geldiğince güzel bir formda bakmaya çalıştığı, hatta elektrik bile sağladığı üzere detaylar anlatılıyor. Savaştan sonra ise kurtardığı şahıslardan ve ailelerinden gelen mektuplarla birlikte, Lipke’nin kendisinin ve çocuklarının hayatlarına dair ayrıntılar sunuluyor. Epey loş diyebileceğim bu ortam, klostrofobik bir havaya büründüğünden sığınak havasını yansıtma argümanını muvaffakiyetle yerine getiriyor denebilir.

Sovyet Zafer Anıtı

Eski Sovyet ve Doğu Bloğu ülkelerinde bulunan devasa Sovyet Zafer anıtlarının Riga’da da bir örneği bulunuyor. 2. Dünya Savaşı’nda bu ülkeleri Nazi işgalinden kurtaran Kızıl Ordu askerleri anısına dikilmiş bu heykel de. Fakat, malum Komünizm ve Sovyet nefretinden ötürü mukadderatına terkedilmiş üzere bir hali var. Hatta Letonya’da devir periyot “yıkılsın mı, yıkılmasın mı” tartışmalarının merkezinde kalıyormuş. Çok milliyetçi kümeler burada sık sık şovlar düzenliyor. Olur da Daugava Nehri’nin karşı tarafına geçerseniz hoş bir parkın içindeki bu anıtı görmeyi ihmal etmeyin. Anıtın Letonca ismi Uzvaras piemineklis.

1991 Barikatları Müzesi

Riga Pazar Yeri (Zeplin Hangarları)

“Eldeki malzemeyi verimli biçimde kullanmak” denen şeyin en yeterli örneklerinden birini Riga’da gördüm. 1. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından Vaiņode Hava Üssü’ne yapılan zeplin hangarlarının çatı kısımları, kentin merkezindeki pazar yerine farklı bir mimariyle, lakin tekrar zeplin hangarı havasını verecek biçimde taşınınca son derece kendine has bir yapı serisi ortaya çıkmış.

Yanyana 5 adet hangardan ve onun etrafındaki açık alandan oluşan pazar yeri hayli büyük. Tıpkı Türkiye’deki pazarlar üzere, sayısız meyve, zerzevat, süt ve deniz eserleri tezgahında birçok besin hususunu taze ve nispeten ucuz fiyatlara bulabiliyorsunuz. Hiçbir şey almasanız bile, olanca kalabalığına karşın gezmesi çok keyifli bir yer. Riga’ya otobüsle gelirseniz, gördüğünüz birinci yer bu pazar olur, gerçekten otobüs terminalinin çabucak karşısında bulunuyor.

Riga’nın eski ahşap evleri

Riga’nın Old Town’ı haricinde de kentin birtakım yerlerinde eski, tarihi konutlar bulunuyor. Bunları görmek için Miera iela’ya, Ķīpsala’ya yahut Torņakalns bölgelerine gidebilirsiniz. Bilhassa Daugava’nın karşı kıyısındaki Ķīpsala bölgesini tavsiye ederim, çok hoş ahşap meskenler var.

Bunlar haricinde, park görmek isterseniz biraz merkezin dışında bulunsa da Dzegužkalns’ı tavsiye edebilirim. Acayip huzurlu ve sakin bir yer. Epeyce düz olan Riga’nın en yüksek yeri, biraz merkeze uzak ve etrafı ağaçlarla çevrili olduğundan fazla görünümü yok ancak sessizliği için lokal halkın tercih ettiği bir yer.

Bitirirken…

Riga’dan ayrıldığımda açıkçası Tallinn ve Vilnius’tan daha yavan bir yer olduğunu düşünmüştüm. Lakin ortadan biraz vakit geçtikten sonra bu yazıyı yazarken pek de onlardan aşağı kalır bir yanı olmadığını, bilhassa Arka nouveau biçimde yapılmış konutları ve eski ahşap konutların ağır formda yer aldığı Ķīpsala üzere bölgeleriyle yalnızca dış yerleriyle bile görsel açıdan çok şey sunabilecek bir yeri görmüş olduğumu anladım. Bu yazıyı okuyanlara öteki Baltık başkentleriyle birlikte tavsiye ederim Riga’yı görmelerini.